Sevgili Üstâdım Sabri Bey ve Çok Değerli Okurlar,
Medyatik bir dünyada ve çağda artık kirli-temiz demeden, lüzumlu-lüzumsuz bin türlü bilgi âdetâ üstümüze yağıyor..
Tam bir medyatik bombardıman!
Hayırlısını, şerlisini ayırdetmek imkânsız hâle gelmiş.. Bizlere bırakılan koca bir kafa karışıklığı, zihinsel kirlilik ve gönül yorgunluğu...
Böyle bir medyatik çağda ve dünyada Nemrutlar-Firavunlar en popüler olanlar!! Popülarite onların dünyevî ve şeytanî gücü!
Onlar bu kadar popüler olunca, onlara kayıtsız kalmak ve hatta onlardan yansıyan negatif etkilere mâruz kalmamak neredeyse imkânsız...
Böyle olunca, biz -burada olduğu ve yapıldığı gibi- "popüler" ve "medyatik" olmasa da iyi-güzeli-hayrı söylemeye, zikretmeye çalışıyoruz... Biliyoruz ki Sultan Süleyman'a kalmayan dünya, Nemrutlara-Firavunlara hiç kalmaz!!
İşte o güzelliklerden biri!
Pazartesi günü erken saatlerde randevulu olarak özel bir göz hastanesindeydik.. Vâlidemin bazı şikâyetlerini doktor beye anlatacaktık..
Doktorumuz hocaların hocası bir profesördü..
Haftada 5 tam gün ve Cumartesileri de yarım gün hizmet sunan doktor beyin yaşının 60-65 arasında olacağını tahmin ediyordum..
Kendileri bize dünyanın en güleryüzlü insanı olarak "merhaba" dilediğinde seksenli yaşlarda oldukları hissine kapıldım..
Vâlide hanımın göz muayenesi başladı.. İlk muayeneden sonra ikinci bir muayene için ara verilerek bazı göz damlaları atıldı.. İkinci muayeneye geçildi ve teşhis konuldu.. Şükürler olsun; ağır bir şey çıkmadı...
Ancak, bütün bu muayene sürecinde anneme Kraliçe Elizabeth'miş gibi ilgi gösterildi, davranıldı..
Prof. Dr. Demir Başar Beyefendi, ilk merhaba deyişlerinden bizleri uğurlayıncaya kadar en zarif kelimeler, en saygılı cümleler, eşsiz bir dikkat, samimiyet yüklü bir itina gönlümüze taht kurdular...
Bâzen dostlarımız bize -tenezzülen- "kibarlık, beyefendilik" sıfatını yakıştırırlardı.. Biz, Demir Bey'in yanında ve kibarlığının karşısında ne kadar "kaba" kaldığımızı hisseder olduk..
Herhalde, böyle bir eşsiz insan-doktorun hastaları tedaviye başlamadan önce şifa kazanmaya başlıyorlardır...
Bir başka güzellik; tarihe düşülmüş notlardan...
Şahidi ve belgesi az, niteliği ve içeriği farklı bir güzellik! Bize görünenin ardındaki görünmeyeni anlatıyor ve bunun ne kadar şaşırtıcı olabileceğini gösteriyor...
Nemrutların-Firavunların popülaritesi karşısında hiç de popüler olmayan bir gelişme yaşanıyor 1937 senesinde...
Nobel ödüllü İtalyan mucit Marconi vefat etmiş.. Papa vefatı üzerine bir tâziye mesajı yayınlamış..
Cenazi törenin gerçekleştiği günün sonunda, Konya Lâdik'te Hacı Ahmed Ağa dışarıdan bir yerden evine yeni dönmüş görünüyor..
Biraz da yorgun olduğunu gören torunu, Lâdikli Hacı Ahmed Ağa'ya nereden geldiğini soruyor...
"İtalya'dan!" diyor...
"Mucit Marconi vefat etmiş ve ölümünden önce de müslüman olmuş! Emir geldi, cenazesi için gittik!" diye de eklemiş...
Torun şaşırmış!
"Ne yani uçakla mı gidip geldin?" diye sorma ihtiyacı duymuş...
Merhum Hacı Ahmed Ağa'nın cevabı "Ne uçağı evladım; gittik geldik işte!" olmuş...
Cenabı Allah, güzellik üreten kullarını hem korusun hem de sayılarını çoğaltsın duasıyla beraber selam ve saygılarımı arz ediyorum.
Kardan Adam
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Hayat, hazret-i insanla bir anlam kazanıyor Yazan "Kardan Adam"
Cvp: Hayat, hazret-i insanla bir anlam kazanıyor Yazan Sabri Tandoğan