Yazıları

 

subHeader_l

  Gönül Sohbetleri                                                                                                Sabri Tandoğan

 

KALBİN MÜHÜRLENMESİ
Eklenme Tarihi : 8/5/2005 5:45:41 PM



     Öteden beri insanları meşgul eden bir meseledir kalbin mühürlenmesi. Sık sık konuşmalarda geçer, kitaplarda, dergilerde geçer. Acaba bu kalbi mühürlenenler kimlerdir ve bu mührü basan kimdir? Kısmet olursa yazımızda bu olaya değineceğiz.



     Sık sık işitiriz: "Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, kalpleri vardır hissetmezler" diye. Acaba neler oluyor da gören gözler görmez oluyor; işiten kulaklar işitmez oluyor; asli vazifesi duymak, düşünmek, hissetmek olan kalp kaskatı kesiliyor. Sırayla bu sonuçlan doğuran nedenleri irdeleyelim.



     1) Haram lokma. Bu o kadar önemli bir husustur ki haram yiyen bir insan için manevi tekamül durur, ne yaparsa yapsın bir adım ilerleyemez. Haram yiyen insan gaflet, delalet, ihanet içindedir. Kime karşı? Kendine karşı; kendi asli, öz vatanına karşı. Haram yiyen insan haram yediği sürece hiçbir zaman ruhunun yurdunu ziyaret edemez. Kendi kendine karşı yabancılaşır. Kendi ruh dünyasında bir esir, bir parya olur. Haram yiyen insan manevi güzellikleri istese de göremez. Manevi hakikatleri istese de işitemez. Manevi yücelikler alemine istese de yaklaşamaz.



     2) Kin, nefret, intikam duygusu içinde; gurur, kibir içinde yaşamak. Bu tür insanlar yaşadıkları sürece, bu çirkin hallerden tövbe edip uzaklaşmadıkça, mâna yolunda bir adım ilerleyemezler. İnsanı benlik, egoizm, nefsaniyet kadar kirleten, aşağılatan, küçük düşüren hiç bir şey yoktur. Bizim haram lokmadan sonra kendimize yapacağımız en büyük kötülük bu tür negatif duyguların esareti altında yaşamaktır. İnsan sevdiği kadar vardır. Sevmek ve sevilmek hayatın en aslî, en yüce, en güzel duygulandır. Psikolojik araştırmalar bize şunu gösteriyor: Sevmeyen ve sevilmeyen insanda şahsiyet de teşekkül etmiyor. Şartlar ne olursa olsun bir hoşluk, bir mutluluk, bir güzellik yaşanamıyor. İnsanlar hayatta sevgileri kadar var, sevgisizlikleri kadar yokturlar. Mutlu insanlar hep, "Sevmek devam eden en güzel huyumdur." diyenlerin arasından çıkıyor. Yunus'un en sevdiğim mısrası: "Aşk gelince cümle eksik biter." deyişidir. Sevgiye, sevmek ve sevilmek duygularına yabancı bir kimseye sağlıklı bir insan gözüyle bakılamaz. "Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden." diyebilenler kainatın en mutlu, en huzurlu, en güzel insanlarıdır.



     3) İnsanları kalplerinin mühürlenmesine götüren üçüncü husus şefkat, merhamet, acımak duygularından yoksun oluşlarıdır. Yerde olanlara acımayanlara, onlara sevgi ve şefkat duymayanlara, göklerde olan melekler de acımazlar. İnsanoğlu "ben" dediği sürece, "benim" dediği sürece, "bana ait" dediği sürece kendi istikbalini kendi karartır. Ancak "sen" diyebilenler kendi nefsani duygularından, bencil hırslarından uzaklaşabilir. Allah rızası için, hiçbir karşılık beklemeksizin, hiçbir menfaat ummaksızın başkalarına el uzatabildiler huzurun, mutluluğun, aydınlığın ve ışığın yolunda yürüyebilirler. En güzel ibadetlerden biri de Allah rızası için hizmet duygusudur. İnsanların en güzeli, en değerlisi, başka insanlara Allah rızası için hizmet edendir. Yalnız kendini düşünen, nefsi için yaşayan insanlar ne aile içinde, ne iş muhitinde, ne de sosyal çevrede hiçbir zaman sevgi, saygı, ilgi görmezler. Başkalarına hizmet duygusundan uzak yaşayan kimseler, daimi bir karanlık içinde kendi cehennemlerini kendileri yaşarlar. Allah'ı ve onun yüce Resulünü en çok memnun eden hususlardan biri de başkalarına karşı gösterilen sevgi, saygı, hoşgörü ve hep bir hizmet duygusu içinde yaşamaktır. İnsanlar, sabahleyin gözlerini açtıkları andan itibaren, acaba kime nasıl faydalı olabilirim, hangi gözü yaşlı insanın ıstırabını paylaşabilirim, hangi açı doyurabilirim, hangi fakir kızın çeyizine yardımcı olabilirim, hangi fakir bir çocuğu okutabilirim diye düşünseler, nice hastalıklardan kurtulurlar, nice karanlıkları aşıp nura kavuşurlar.



     4) İnsan kalbini mühürlenmeye götüren sebeplerden biri de gıybettir. Gıybet ile insanlar neler kaybettiklerini bir bilseler, vebadan kaçar gibi ondan uzaklaşırlar. Gıybet edenler kadar gıybeti dinleyenlerde kirlenirler. Bazı kimseler kendilerini savunmak için: Efendim, biz gıybete karışmadık, bir köşeye çekilip sadece dinledik, derler. Hiç unutulmaması gereken bir nokta, gıybet edenler kadar o gıybeti dinleyenlerin de olaydan menfi olarak etkilendikleridir. Resullah Efendimiz, bir Hadis-i Şeriflerinde gıybetin otuz zinadan beter olduğunu ifade buyurmuşlardır. Açık konuşalım, bugün gıybet toplumumuzda yediden yetmişe bütün hayatı saran bir kara bulut gibi olmuştur. Bazı kimselerin Suret-i Hak'tan görünmeleri bir şey değiştirmez. Her gıybette kalbe en azından siyah bir nokta gelir ve o noktalar çoğalarak gün gelir bütün kalbi karartır. Gıybetin olduğu bir çevrede eksi elektrik her yeri sarar. Orada hassas insanların, temiz ve güzel insanların nefes almaları bile zorlaşır.



     5) Kuran-ı Kerim'de: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan korusunlar. Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan korusunlar." buyuruluyor. Kalbin mühürlenmesine insanları götüren sebeplerden biri de fuhuştur. Fuhuş bakışla başlar, o nedenle bizi fuhuşa götüren her türlü durumlardan uzak kalmaya gayret etmelidir. Fuhuşu konuşmak fuhşu yapmak kadar insanları kirletir, özlerinden uzaklaştırır. Mümkün olduğu kadar seyredilen ve okunanlarda fuhuş görüntülerinden uzak kalmaya çalışmak gerekir. Gerek mümin kadınların, gerek mümin erkeklerin bu konuda son derece hassas ve dikkatli olmaları gerekir.



     6)Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde: "Allah'ım beni bir an, bir andan da kısa bir zaman, nefsime bırakma." buyuruyor. İnanan insanların bu hadisi günde en az birkaç kere okumaları gerekiyor. Başıboş olmak, avarelik, bir hayat ve yaşama planının olmayışı; gerek pencere önünde salak salak bakarak geçirilen zamanlar, gerek caddelerde aptal aptal dolaşarak geçirilen zamanlar, bizi hep negatife, nefsaniyete götüren yanlış hareketlerdir. Hiç birimizin boşa geçirilecek ne bir saati, ne bir dakikası vardır. Kainatın Efendisi: "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır." buyuruyor. Hepimizin hedefi her an daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gitmek olmalıdır. Alıp verdiğimiz nefesler bile sayılıdır. Tek istisna olmadan hepimiz zamanlarımızı iyiye, güzele ve hayra götürmekle yükümlüyüz. Zamanım boşa harcayan hayatını da, dünya ve ahiretini de boşa harcamış demektir. Buna hiçbirimizin hakkı yoktur.



     7) Hepimiz, tabi inanan insanlar için söylüyorum; inanmayanlara sözümüz yok, farz olan ibadetlerimizi yapmakla yükümlüyüz. İnsanlar ibadetlerini yaparken ne kadar hassas, dikkatli ve özenle, saygıyla, edeple, incelikle hareket ederlerse istifadeleri de o kadar büyük olur. Hayatlarında bir kere olsun, ne için yaşıyorum, neden dünyaya gönderildim, yaşamaktaki amacım ne olmalıdır demeyenler için bizim de söyleyecek bir sözümüz olamaz. Kendileri bilirler. Herkes kendi cebinden harcar, yaptıklarının hesabını bir gün kendisi ödemek zorunda kalır.



     Yüce Allah'ımız sevgisinden yarattığı kulunun kalbini mühürlemez. O mührü vuran sevgiden, saygıdan, edepten, incelikten, Allah ve Peygamber aşkından uzakta yaşayan insanların kendileridir. Kalbim mühürlüyse ne yapabilirim ki, elimden ne gelir, hem bunlardan bana ne, diyenler bir gün gerçeklerle yüz yüze geldikleri zaman utançla başlarını öne eğecekler, pişman olacaklardır. Ama o son pişmanlık fayda vermeyecektir, tövbe etmek varken, af dilemek varken, secdeye kapanmak varken edepsizlikte ısrar niçin? Tövbemiz şimdi olmayacaksa ne zaman olacak?

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]